Sırbistan
14 – 16 Eylül Sırbistan, Belgrad
Merhaba,
Bugün sizlere Sava ve Tuna’nın Aşkına Şahit Şehirden, Belgrad’dan bahsedeceğim.
Niş ziyaretimi tamamladıktan sonra 15.00 otobüsü ile Belgrad yolundaydım.
Bir önceki yazımda belirtmiştim Niş’ten Belgrad’a otobüs bileti için 1117 Dinar (yaklaşık 10 Euro) ödedim. Belgrad otobüsüne de bagajımı teslim ederken 50 Dinar. Koltuk numarası yine kimsenin umurunda değildi, herkes boş bulduğu yere oturuyordu. Yolculuk uçsuz bucaksız yemyeşil düzlüklerin ortasında bir otobanda devam etti, biraz uyuklamışım, yaklaşık 4 saat kadar sonra da Belgrad’daydım. Burada iki gece kalacağım ve 16 Eylül’de Bosna-Hersek > Tuzla’ya hareket edeceğim için otogara varır varmaz Belgrad-Tuzla otobüs biletimi aldım.
Belgrad Otobüs Terminali Tren Garı’nın yanında. Bilet satış gişeleri ile otobüs peronlarını turnikeler ayırıyor. Buradan başka bir yere gidecekseniz alacağınız biletle birlikte turnikelerden geçiş yapabilmeniz için size bir de jeton verecekler ki bu jetonu kaybetmemeniz gerekiyor.
Sırbistan, Belgrad > Bosna-Hersek, Tuzla Otobüs Bileti
Acente: Lasta
Bilet: 1780 Dinar
(1 Euro = 120 Dinar)
Şehir merkezinde kalacaksanız, otobüs terminalinden şehir merkezine çıkan yollar rampa, yokuş şeklinde, valiziniz çok ağırsa bir araçla geçmeyi deneyin derim. Kalacağım yer Terazi Caddesi’ndeydi ve yokuşu tırmanırken ter içinde kaldığımdan, kalacağım yere vardığımda hemen duşa attım kendimi, üstümü değiştirip akşam yemeğimi yemek için geleneksel yemeklerin servis edildiği Zavicaj Restoranına geldim. Sırp mutfağındaki çorba, et yemeklerinin ve salatanın bizim damak tadımıza oldukça yakın olduğunu söylemeliyim, tatlıların da.
Gece şehirde biraz dolaştım ama sokakların, caddelerin iyi aydınlatılmadığını ve tenha olduğunu görünce, dinlenmek ve enerjimi ertesi güne depolamak için odama geri döndüm.
Ertesi gün erken kalkarak Terazi Caddesi’nden Cumhuriyet Meydanına, buradan Studentski Parkı’na, Şeyh Mustafa Türbesi’ne buradan Kale Meydan’a geçtim. Terazi Caddesi ve Meydanı şehrin yüksek bir noktasında bulunuyor ve Osmanlı döneminde buradaki su yapısından şehre su dağıtılıyormuş. Meydanda bugün bir çeşme bulunuyor. Arkada gördüğünüz Hotel Moskova da ilginç -seramik-bir dış cepheye sahip, ünlü ziyaretçileri olmuş mekanın.
Kalemeydan’dan Tuna’nın Sava’yı öptüğü yere uzun uzun baktım, dalmışım; manzara güzel. Meydana giriş yapılan 4 ana kapı var; İstanbul Kapısı, Leopald Kapı, Zindan Kapı ve Saat Kapısı.
Kanuni tarafından 1521 yılında fethedilen Belgrad (Beograd); Osmanlı’da önemli bir ticaret ve askeri bir üs bölgesi halini almış ve buradan Balkanlara ve Dalmaçya kıyılarına doğru istikamet çizmek çok daha kolay olmuş. Belgrad Kalesi, Kale Meydan bölgesi Osmanlı Hakimiyeti ile ihya edilmiş ve 300 yılı aşkın bir süre Osmanlı himayesinde kalan şehirde Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinden öğrendiğimiz kadarıyla 200’ün üzerinde camii ve mescit, birçok tekke ve çarşı inşa edilmiş. 98 bin olan nüfusun 77 bini Müslümanlardan oluşuyormuş ve şehre Beo-grad (beyaz şehir) isminin verilmesi de cami minarelerinin şehri neredeyse beyaza boyayışındanmış. Topkapı Sarayı gibi yüksek bir tepe üzerinde yer alan meydan Sava ve Tuna’nın aşkına şahitlik ediyor. Belgrad’daki ilk yerleşim yeri olarak rivayet edilen Kalemeydan bugün turistlerin yoğun ilgi gösterdiği mekanlardan biri, içeri ücretsiz girebilir, bahçelerinden gezerken ve Yeni Şehre doğru bakarken göreceğiniz harika manzarası ile düşüncelere dalabilirsiniz. 1882 yılında Sırp Krallığı’nın kurulması ile şehirdeki neredeyse tüm Osmanlı yapıları yıkılmış olsa da bugün Kalemeydan (Kalemegdan) bölgesinde -boynu bükük bir şekilde- sizi karşılayacak Mora Fatihi Damat Ali Paşa’nın Türbesi’ni ve Sokollu Mehmet Paşa tarafından yaptırılan çeşmeyi görebilirsiniz.
Kalemeydan Manzarası, Belgrad
Kalemeydan, Knez Mihaylova Caddesi’nin karşısında yer alıyor. Meydanı dolaştıktan sonra bu cadde üzerinde soluklanabilirsiniz. Şık restoran ve kafeler mevcut. Ben en çok dondurma yediğimi söylemeliyim. Kalemeydan’dan doğru, caddeye girecek olursanız caddenin sonuna doğru bir turist danışma bürosu mevcut ya da Terazi Caddesi’nden doğru gelecekseniz caddenin girişinde solda, sanırım 6 numaradaydı. Bu bürodan harita vb. şeyler alabilirsiniz, benim ihtiyacım olmamıştı ama bu noktayı referans vermemin bir diğer sebebi hemen yanında bir büyük alışveriş mağazasının olması ve içeride el yapımı ürünlerin satıldığı farklı satıcılara ait standların yer alması. Kalemeydan önündeki seyyar satıcılardan birkaç hatıra hediyelik ve Knez Mihaylova Caddesi’nin başındaki bu el sanatları çarşısından da özgün eşyalar satın alabilirsiniz.
Şehirde bir tam günüm vardı dolayısıyla fazla yer görmek istediğimden yemekle zaman kaybetmek istemedim. Ayakta atıştırma yapabileceğiniz pek çok pastane mevcut şehirde, bunlardan sanırım iyisi de bu Toma’lar.
Hızlıca bir şeyler atıştırdıktan sonra, buradan, önce Parlamento Binası’nın önünden geçerek Kara Yorgi’nin isyancılarını topladığı Taş Meydan’a oradan da Nikola Tesla Müzesi’ne ve Sveti Sava Kilisesi’ne geçtim. Nikola Tesla Müzesi’nde İngilizce Tur 1 saat sonra başlayacağından önümdeki bir saati kiliseyi görmeye ayırdım.
“Voltage does not matter!”
“Nefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi, bütün dünyayı aydınlatırdı.” diyen, kablosuz elektrik iletimini yıllar önce keşfetmiş ve 25 mil ötede 20 ampülü yaktığı söylenen; uzaktan kumandanın, x ışınlarının, radyonun ve her şeyden önemlisi alternatif elektrik akımının mucidi Nikola Tesla; yaşasaydı belki de bugün elektriği ücretsiz kullanıyor olacaktık. Burada sayamadığım ve 700’e yaklaştığı ifade edilen patentin sahibi Sırp asıllı Amerikalı mucit. Amerika’da beş parasız olarak bir otel odasında öldükten sonra tüm dökümanlarına Amerika’nın el koyduğu ve bugün dahi pek çok tasarıma, icada temel teşkil eden çalışmalarının olduğu söylenen deha.
Sırbistan’a gelmişken Nikola Tesla Muzesi’ni gezmeseydim eksik kalacaktı. Krunska Caddesi 51 numaradaki villada bulunan müze sabah 10’dan akşam 6’ya kadar açık. Günün çeşitli saatlerinde İngilizce rehberli turu var. Tur dediğime bakmayın, tek katta Tesla’nın hayatından kesitler sergileniyor ve icatlarından bir kısmını uygulamalı olarak gösteriyorlar. Müzede tesla bobini, çalışır uzaktan kumanda paneli, çalışmalarını yaparken elinden çıkarmadığı eldivenleri, 1931 tarihli kapak olduğu Time Dergisi, küllerinin olduğu küreyi görebilirsiniz. Elbette yüzlerce patente sahip bir mucide daha yakışır bir müze bekliyor insan ama yine de havasını solumak için bile gidilir, giriş 500 Dinar.
Tesla Müzesi’nden sonra gün içinde göremediğim Bayraklı Camii’ne doğru yürüdüm. Bayraklı Camii aslında Studentski Parkı ve Şeyh Mustafa Türbesi’ne oldukça yakın. Sabah saatlerinde Kale Meydan’a geçerken uğrasaydım zaman kazanmış olacaktım ama akşam saatlerinde görme imkanım oldu. Fena da olmadı, çünkü camiye inen rampa üzerinde sağda Crna Ovca adında iyi bir dondurmacı -ki akşam, önü İstanbul’daki Vefa Bozacısı’nın önü gibi oluyor- solda da Smokvica adında güzel bir kafe var ve buralarda iyi vakit geçirebildim.
Camiyi bekleyen ve 31 yaşında Müslüman olan Sırp asıllı Branislav karşıladı beni. Buraya Voyvodina’dan geliyormuş. Duygulanarak anlatıyor İslam’a nasıl geçtiğini. Caminin Belgrad’daki en eski yapı olduğunu ve namaz vakitlerinde civardaki insanların duyabileceği yükseklikte ezan okunduğunu öğreniyorum kendisinden. Caminin 1575 yılında inşa edildiği rivayet ediliyor, Pasarofça Antlaşması ile bir süre Avusturya-Macaristan himayesine giren Sırbistan’da 22 yıl kadar kilise olarak kullanılmış ama Osmanlı’nın yeniden şehre hakim olmasıyla camiye dönüştürülmüş yapı. Cami, Kosova’nın bağımsızlık mücadelesini verdiği yıllarda 2004 yılında yakılıyor, daha sonra Başbakanlığın desteğiyle onarılarak bugünkü haline döndürülüyor. Camiyi korumakla görevli bir polis ekibi de cami yakınında görev yapıyordu.
Camiden ayrıldıktan sonra Kalemeydan önündeki seyyar satıcılardan birkaç hatıra hediyelik ve -yukarıda bahsettiğim- Knez Mihaylova Caddesi’nin başındaki el sanatları çarşısından da papyon alarak Belgrad gezimi tamamladım.
Son not: Belgrad Tren Garı’nın karşısında yer alan parkın içinde, mülteciler yaşam mücadelesi veriyorlardı.